İnsan, toplum karşısında ne kadar özgürdür? Ya da ne kadar özgür olmalıdır? Daha fazla insanın mutluluğu için bireylerin özgürlüğü ne kadar kısıtlanmalıdır? Daha fazla özgürlük daha fazla mutluluğa eşit midir?
Bunlar ve benzeri sorulara cevap arayan, özgürlük düşüncesine kafayı takmış ve bunu pragmatist anlayışıyla yorumlayan liberalist filozof John Stuart Mill’in Özgürlük Üstüne isimli kitabı gerçekten okunmaya ve incelenmeye değer. Kitapta özgürlüğün 3 türü inceleniyor: düşünce ve tartışma özgürlüğü, bireysellik olarak özgürlük, bireyin toplum karşısındaki özgürlüğü.
1. Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü
John Stuart Mill ’in zarar ilkesine göre bir insan, başkalarına zarar vermediği sürece istediği her şeyi yapmakta özgürdür. Düşünce özgürlüğü konusunda da bu ilkeden yola çıkarak akıl yürütür Mill. Yani başkalarına zarar gelmesine yol açmayacağı koşulda her türlü düşünce dile getirilebilmelidir. Mill ’in örneğine göre tahıl tüccarlarının yoksulları aç bıraktığını gazetede yayımlamakta hiçbir sorun yoktur. Ama bu, tahıl tüccarının evinin önündeki öfkeli bir kalabalığa söylenmemelidir. Çünkü onları özellikle kışkırtmaya yönelik, belki de tahıl tüccarına saldırmayı tetikleyecek bir düşüncedir.
Bunun yanı sıra yasalar için belirlenen ahlaki doğruları hemencecik belirlemememiz lazımdır. Bu tür bilimselliğe dayanmayan konularda ortak bir yargıya varmak çok zordur. Halkın adına birtakım yasa koyucunun “Biz en doğruyu biliriz.” diyerek bu yasaları belirleyip sonra da uymayanlara ceza vermesi yanlıştır. Bir yargının doğruluğundan yüzde yüz emin olunmadığı sürece derin araştırmalar ve belki de günlerce sürecek tartışmalar sayesinde doğru olduğuna inanılabilecek yargıda hüküm verilebilir. Yüzyıllar önce din adamları da kendi inandıklarının kesinlikle doğru olduğuna içtenlikle inanırlardı. Ve halk da din adamlarının yüzde yüz doğru dedikleri şeyi yapmadığı zaman cezalandırılırdı. Bu yüzden aydınlanmaya geçişle birlikte dünyanın yuvarlak olduğu bile yeni öğrenilmiştir.
Bir de tam tersine bakarsak kesinlikle yanlış olduğuna inanılan düşünceler bile tartışılmalıdır John Stuart Mill ’e göre. Tartışılarak yanlış olduğu kanıtlanmalıdır. Halka “Bu yanlış” demektense tartışarak çürütmek daha tatmin edicidir. Aynı zamanda tartışma konusu haline getirilerek yanlış düşüncelerin içerisinde olan bazı doğru düşüncelere de ulaşılabilir. Örneğin hırsızlığın kötü bir davranış olduğu çoğu kişi tarafından kabul edilir fakat bu, direk söylenip geçilmek yerine hırsızlığı savunan insanların görüşleri de dinlenirse hırsızlığa yol açan toplumsal etkenleri -yoksulluk, kişinin ve ailesinin eğitim durumu gibi- veya psikolojik ve ahlaki nedenleri anlamamız kolaylaşabilir.
2. Bireysel Olarak Özgürlük
Baskıcı rejimleri eleştiren birçok distopik romanda konu edilen “tektipleştirmeyi” John Stuart Mill de ağır bir şekilde eleştirir bu bölümde. Ona göre devletin veya toplumun, en doğrusu olduğunu düşündükleri yaşayış biçimini insanlara dayatması gelişmenin önünde çok büyük bir engeldir. Her insanın içinde yaşadığı aile yapısı, gelir düzeyi, eğitimi, kişiliği, zekâ düzeyi, yetenekleri farklıdır. Tüm bu özelliklere göre bireyi ve insanlığı geliştirecek yaşayış biçimi tek bir tipe indirgenemez. Bunun ucu başkalarına dokunmadığı sürece – zarar ilkesine aykırı olmamalı – her insan kendi yaşamını, kendisi oluşturmalıdır. Bu sebeple John Stuart Mill geleneklere ve dolaylı olarak da dinlere karşı çıkar.
Bu bahsedilen tektipleştirme faaliyetini demokrasinin geliştiği bu dönemlerde yapmak halkın tepkisini çekme ihtimali doğurur. Ama yüzyıllardır süregelen ve hiçbir somut nesneye veya kişiliğe bağlı olmayan gelenek ve dinlere kimse karşı çıkamaz. İnsanlara doğumundan itibaren belli yaşayış biçimini dayatmazlar, bunu yaşattırırlar. Bir bölgedeki herkes şöyle giyinecek, şöyle bir evde oturacak, şu şiveyle ve kelimelerle konuşacak, şöyle evlenecek, öldükten sonra şöyle uğurlanacak… Yani doğumdan itibaren başlayıp öldükten sonra bile peşini bırakmayan bu yaşayış biçiminden acilen kurtulunmalı, herkes kendini en doğru şekilde geliştirecek yaşayış biçimini benimsemelidir.
Toplumda herkesin aynı olması, herkesten farklı düşünerek sorunlara çözümler bulacak ve yeni düşünceler üretecek olan aydınların doğmasına engeldir. Toplumu her zaman bir ileri taşıyacak, medeniyeti ilerletecek olan kişiler aydın denilen filozof, bilim adamları ve sanatçılardır. Bunların ortaya çıkmasını engellemek, medeniyetin ilerleyişini engellemek demektir. Bunun somut bir örneği ortaçağda rahatlıkla gözlemlenmiştir. Dinlerin ve geleneklerin baskısı altında kalan halktan 1000 yıldan fazla bir sürede ilerleme kaydedebilecek pek fazla insan çıkmamıştır. Çıkanlar ise çoğunlukla dini görüşünü temellendirmek için çalışmalar yapmış, kendilerini bununla sınırlamışlardır.
3. Bireyin Toplum Karşısındaki Özgürlüğü
John Stuart Mill ’e göre her insan sadece kendini etkileyen konularda istediğini yapmakta sonuna kadar özgürdür. Ama yapılan eylem, yapanın dışında herhangi birine etkide bulunuyorsa gerek devletin gerekse toplumun – çevredeki insanların – buna müdahale etmeye hakkı vardır. Eğer meydana getirilen eylem meydana getirenin zararına olan bir şeyse, bu kişiyi mutsuz edecekse – John Stuart Mill ’in pragmatist anlayışına uygun bir şekilde – kişiyi bu sebepten dolayı yargılamak, ceza vermek haksızlıktır. Eğer bu kişinin iyiliğini istiyorsak ve onun kendisine zarar vermesini istemiyorsak bu durumda yapılacak en doğru şey onu uyarmak, ona tavsiyede bulunmaktır. Sırf bir kişi kendine zarar veriyor diye üstüne bir de onu yasa yoluyla cezalandırmak hiçbir yarar sağlamaz. Zaten verilecek en büyük ceza onu kendi haline bırakmaktır. Bunu yapmaması için karşısına ceza koymak amaçsızca olur.
Bu eylem dolaylı veya dolaysız olarak başkalarına zarar vermeye başladığında ise buna her türlü müdahalenin yapılması haktır. Çünkü suçlu kişi, kendi özgürlüğü adına başkasının özgürlüğünü kısıtlamıştır. Bu durum ise bazı soru işaretlerine yol açmıştır: Sosyal bir toplumda yaşayan bireyin sadece kendisinden sorumlu olamayacağının, yaptıklarının direk olmasa bile kendi dışındaki insanları dolaylı yoldan etkileyebileceği düşünülebilir. Bu duruma Mill ’in cevabı kesindir: Bir durumun başkalarını mutsuz edecek bir duruma yol açması, o durumun yasaklanmasını değil; o durumdan kaynaklanacak, başkalarını mutsuz eden sebebin yasaklanmasını gerektirir.
Bir örnekle şöyle açıklanabilir bu: Bir adam alkolik olduğu için ailesindeki bireyleri dövüyorsa ailesindekilerin mutsuzluğuna yol açan temel sebep alkol almak değil de dayaktır. Aile bireyleri veya herhangi başka birini dövmek yasaklanmalıdır., alkol almak değil. Çünkü alkol alıp ailesini de dövmeyen birçok insana rastlanabilir. Bir suçun nedeninin nedenine inersek o nedenin de nedenine inerek bir sonsuzluk dizisine gideriz (Determinizm). Örneğin alkol almaya da alkol almayı önermek yol açtığı için alkol almayı önermek bile yasaklanabilir bu durumda. O yüzden suça yol açan son sebebe bakılması gerekir.
Başkalarının hayatına karışma konusunda paternalizmden bahsedilmese de olmazdı. Paternalizm; ondan daha fazla bilgi düzeyine, zekâya, doğru karar verme becerisine sahip olan – kısacası ondan daha iyi bilen – birisinin, sorumluluğu altında bulunan kişinin hayatına müdahale etmesidir. Paternalizm, “pater” yani Latince “baba” kelimesinden gelmekle birlikte genellikle bir babanın çocuklarına uyguladığı bir yöntem olarak bilinir. Henüz yeni doğan veya ergenlik çağına girmemiş bir çocuğun genellikle kendi hayatı için tek başına doğru kararlar veremeyeceği kabul edilir. Bu durumda bir babaya veya anneye onun adına kararlarını verme yükümlülüğü düşer. John Stuart Mill bir babanın, çocuğu adına; toplumun, akıl sağlığı yerinde olmayan birisi adına; yeterince gelişmemiş – veya bilinçlenmemiş – bir toplumdaki devletin, halkı adına karar vermesi dışındaki durumlarda paternalizmin hiçbir bireye uygulanmasını haklı görmez.
Özgürlük Üstüne Eleştirileri
Pragmatizmde insanın temel amacı mutluluktur. Ve her zaman daha fazla mutluluğa yol açan şey tercih edilmelidir. Mill bir pragmatisttir. Fakat özgürlüğü, mutluluk için bir araç olmaktan çıkarıp başlı başına bir amaç haline getirildiği için eleştirilmiştir. Uygun şartlardaki bireyin kendi özgürlüğünün mutlaka mutluluk getireceğini savunur gibi durur.
Ayrıca toplumdaki herkesin kendi ahlak kurallarını kendi belirlemesini ister fakat toplumların bazı orta ahlak kuralları sayesinde ayakta durduğu unutulur. İnsanların aynı toprak bütünlüğü içerisinde barış içerisinde yaşayabilmeleri için, devletin faaliyetlerini kolayca kontrol edebilmesi için bir ülkede insanların bağlandığı, onları bir arada tutan ortak değerler bütünü vardır: Milliyetçilik, din, gelenek gibi.
Mill ’in aşırı iyimserliği de bir eleştiri konusu olmuştur. Gelişmemiş olmayan toplumdaki yetişkin bireylerin çoğunu doğru kararları verebilecek; iyi düzeyde bir ahlak felsefesi bilgisine sahip, kendini mutlu etmeye yetecek bireyler olarak düşünür. Ne var ki insanlara göz gezdirildiğinde çoğunun mutluluğa ulaşma biçiminin doğru olmadığını veya bu doğru yolu bilse bile ona ulaşmak için çabalamadığı, bir bakıma iyi huylu mazoşist kişiler olduğu söylenebilir. Kısacası insanların belli düzeyde devlet müdahalesine ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Sonuç olarak Özgürlük Üstüne kitabı bazı yönlerden eleştirilere maruz kalsa da bunun yanında birçok haklı görüşünün olduğunu da unutmamak gerekir. 19. yüzyıl aydınlanmacıları arasında iyi bir yer tutan John Stuart Mill ’in toplumsal determinizm anlamında bireylerin özgürlüğünün geliştirilmesi adına iyi bir kılavuz olarak günümüze kadar adından söz ettirdiği; iktidarların ve toplumun bu alanda bilinçlenmesini, aydınlanmasını sağladığı söylenebilir.
Cemre
Ocak 14, 2022 at 3:29 pmBaşarılı bir anlatım olmuş. Gördüğüm kadarıyla John Mill özgürlüğü güzel ele almış. Günümüz toplumumuzun en büyük sorunlarından olan ve içten içe hepimizin düşkün olduğu özgürlük, özgürlüğün ayrımı, özgürlüğün çeşitleri iyice kavranılmalıdır. Özgürlük Üstüne, okuyacağım kitaplar arasında sırasını almış bulunuyor. Tebrik ederim.